Kadın Gözüyle Madencilik Sektörü

Melis Zeren

Bir kadın olarak, madencilik sektörünü benim kelimelerimle, benim gözümden görmeniz için size anlatacaklarım var!

Madencilikle tesadüfen tanışmıştım. Başlarda ben böyle zorlu bir alanda nasıl çalışacağım diye düşünsem de işin içine girdikçe, eğitildikçe, madenciliğin aslında çok eğlenceli, güvenli ve değerli bir iş olduğunu düşünmeye başladım. Başta erkek çalışan ağırlıklı bir sektörde nasıl çalışacağımı, nasıl gelişeceğimi, nasıl kendimi kabul ettirebileceğimi düşünmedim değil. Ancak bir kadın olarak hep kendime güvendim ve hep umutluydum. Zor da olsa yılmak yoktu, çünkü ben bu mesleğe gönül vermiştim. Madenlere gidip, oradaki insanların kalbine dokunmak istedim. Madenlere kadın gözüyle bakmak istedim. Yıllardır neredeyse tamamen erkeklerin şekillendirdiği bir sektörde, körleşen, alışılmış noktalara kadın dokunuşu katmak istedim. Bu işte sadece profesyonellik ve disiplinin değil, duygunun ve şefkatin de olduğunu göstermek istedim, kendimce. Ne mutlu ki, Esan sayesinde hayallerimi yaşayabiliyorum. Ne güzel dinliyoruz birbirimizi, ne kadar seviyeli tartışabiliyoruz, kadın ve erkek beyni birleştiğinde farklı bakış açılarıyla ne de güzel işler başarabiliyoruz biz Esan’da.

 

Öğrenciliğim boyunca tek hedefim, teorik bilgiyi ve mühendislik bakış açısını kazandıktan sonra, bir an önce işimin mutfağında yetişmek oldu. Bakın işimin mutfağı diyorum. Madenler benim gözümde hep bir evin mutfağın büyük ve geniş hali gibi olmuştur. Önce ekipmanlarınızı ve kullanacağınız malzemeleri hazırlarsınız. Malzemeleriniz tek başlarına hiçbir şey ifade etmezken, mutfakta işiniz bittiğinde ürettiğiniz şey artık lezzetli bir sanat eseri haline gelmiştir. Sizi doyurmakla kalmaz bir de üstüne bir şeyler üretmenin verdiği zevki tadarsınız. Madencilik de böyle değil mi? Önce tek başına yerin altında olması hiçbir anlam ifade etmeyen kayaları ve içlerindeki cevherleri arar bulursunuz. Onları çıkarırsınız, hazırlarsınız ve işlersiniz.  Madeninizi anlamlı hale getirmek için üzerine “emek” eklersiniz. Çeşitli işlemlerden geçirirsiniz ve ürettiğiniz, anlamlı hale getirdiğiniz o anlamsız kaya kütleleri insanların bilgisayarlarını, telefonlarını çalıştıran metaller, evinizi süsleyen seramikler, günlük hayatta kullandığınız mücevherler, kozmetik ürünleriniz olarak size geri döner. Onlar madencilerin sanat eserleridir.

Melis_Zeren_1

Madencilikte bazı terimlerimiz var. Öyle güzel isimlendirilmişler ki... Mesela “galeri”. Normal bir insanın aklına ne gelir galeri denince? Heykellerin, resimlerin vb. sanat eserlerinin sergilendiği yer değil midir galeri? Hani “sanat evi” diyebileceğimiz? Evet! Öyle de. Bizim galerilerimiz de bizim sanat evlerimiz. Biz madenciler, maden ocaklarında açılan yer altı yolu olarak biliyoruz, kullanıyoruz. Ama benim için hep bir “sanat evi” olacaklar.

“Ayna” deyince ne düşünürsünüz? Her sabah kendinizi görmek için baktığınız, ışığı yansıtan ve varlıkların görüntüsünü veren bir sırlı cam değil mi? Bizim için, üretim yapılan çalışmaların ilerlediği dik yüzey parçası. Ama verilen isme baksanıza… Her sabah o madene gidip o aynaya bakan, o aynada çalışanları düşünün. Bizim ışığımızı yansıtan da, tam orası işte. Ve daha size anlatmadığım bunlar gibi nice düşüncelerim var…

Öyle bir meslek dalı ki, içinde insanı, doğayı, elektriği, suyu, kimyayı, fiziği, mekaniği, inşaatı, çevreyi, jeolojiyi, haritacılığı, bilgisayar ve teknolojiyi, metalürjiyi, psikolojiyi, sosyolojiyi, ekonomiyi, tarihi, coğrafyayı hatta aşçılığı bile barındırıyor. Madenciyseniz, aslında bir bakıma bu saydıklarımın hepsinin mühendisi siz olmak üzere yetiştirilmişsiniz ve eğitilmişsiniz gibi.

Öyle bir meslek dalı ki, hem ofistesiniz, hem de sahada. Hem iş yerindesiniz, hem de birçok çalışanın yıllık izin alarak katıldığı doğa turlarının içinde. Çünkü madenler genelde şehir merkezlerinden çok uzaklarda olurlar. Size temiz havayı, değişik manzaraları, dağ havalarını, doğal güzellikleri sunabilirler. Plazanızda asansörde her gün aynı kişileri selamlamak yerine, hayatınızda hiç görmediğiniz canlı türlerini yanınızdan geçerken selamlarsınız, iyi günler dilersiniz.

Öyle bir meslek dalı ki, hiçbir şey rutin değildir. Rutinmiş gibi gözükür, ancak her yeni gün hiç beklemediğiniz sorunları çözümlemek zorunda kalabilirsiniz. Hiçbir şey planlandığı gibi gitmez. Yarın bunları yapacağım dersiniz, yarın olur ve bakarsınız ki bambaşka bir duruma kafa yoruyorsunuz. Madencilik bu yüzden güzel aslına bakarsanız. Her gününüz dolu dolu geçer, işinizden asla sıkılmazsınız, yaratıcılığınızı sonuna kadar kullandırtır size ve her yeni gün bambaşka bir şey daha öğreterek evinize gönderir. “Ne gündü be!” dedirtir.

Öyle bir meslek dalı ki, tam olarak “ekip işi”. Madenciliğin doğası gereği, bazen bir yudum su alabileceğiniz bir bakkal bile kilometrelerce uzakta olabilir. Düşünün koskoca dağlık bir alan ve orada çalışan bir grup insan. Birbirinizden başka kimse yoktur. Bu yüzden insan kavramı, madencilikte çok önemlidir. Hem ekipsinizdir, hem ailesinizdir. Her bir birey diğeri için çok değerlidir. Herkes, hem evdeki ailesi, hem madendeki ailesi için emek verir. Yani kısacası birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir!

Çok iyi bir meslek seçimi yaptığımı biliyorum. Madencilik sevmeden yapabileceğiniz bir meslek değildir. Gönül işidir. Sevmeyerek yapmaya kalkarsanız, elbet bir gün başa çıkamaz pes edersiniz. Madencilik öyledir ki, tüm zorluklarına rağmen bir kez içinize işlediyse, gittikçe daha da çok bağlanırsınız. Hayatınız, dert ortağınız olur gün geçtikçe. Sizi kendine, kendini size benzetir eninde sonunda. Biliyorum, yıllardır bunun içindeymiş gibi konuştum. Ama inanın kendi değişimimi böyle hissediyorum, böyle düşünüyorum.

Meslek hayatımın daha çok başında bir madenci olarak, sizlere söyleyebileceğim; madencilikten korkmayın, yok saymayın, madenciliğe kızmayın. Belki de madencilik; doğru yapıldığında, herhangi bir sektörden daha çok “insan”cı, daha çok “çevre”ci, daha çok emek verilen, daha çok değer katan, daha sürdürülebilir, daha sosyal bir meslek alanıdır. Ve unutmayın, bu sektörde çalışan her kadının iki amacı vardır. Birincisi, diğer bütün insanlar gibi “mühendis” veya daha genel haliyle “çalışan” olmak, diğeri ise hali hazırda bütün dünyada değiştirilmeye çalışılan “madencilik sektöründe kadın” algısını değiştirmek ve geliştirmektir.

Atatürk’ün 1925’te Kastamonu’da söylediği gibi, “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insanlardan oluşmaktadır. Olabilir mi ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim. Diğerini göz ardı edelim de, kitlenin tamamı ilerlemiş olabilsin? Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, ilerleme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikle birlikte mesafe almak gereklidir.”

Bizler, erkeklerin gözünden madenciliğe alışkınız. Umarım bir gün, madenciliğe iki cinsiyetten de eşit sayıda göz bakabilir.